Bir çok çocukta okula başlamadan önce yazıya yönelik bir merak ve ilgi gözlemleyebiliyoruz. çocuklar anne ve babalarına ,eğitmenlerine,akrabalarına isimlerini yada başka kelimeleri nasıl yazabildiklerini gururla gösteriyorlar. Ana okulu ile ilkokul arasındaki ayrım nedeniyle ve bu kurumların ayrı pedagojik eğitim ve öğretim görevleri dolayısıyla okula başlama anı sanki okuma yazma konusundaki sıfır noktasını oluşturuyormuş gibi bir izlenime kapılıyoruz. Çoğu insanın görüşüne göre, çocukların okuma yazma öğrenme süreçleri ancak ilkokula başladıktan sonra harekete geçmekte . Yani Öğretmenler sistematik olarak bir ders verme edinimine başladıklarında.Oysa çok sayıda araştırmanın kanıtladığı üzere okula başlayan çocukların neredeyse üçte ikisinden fazlası ilkokulun başlangıç derslerine girerken beraberlerinde yazı yazmayla ilgili deneyimleri de birlikte getiriyorlar, yine okula başlayan çocukların yüzde yirmisi basit sözcükleri örneğin kendi adlarını veya anne baba gibi kelimeleri yazabiliyorlar. Öğrencilerin neredeyse yüzde kırkı okuma yazmaya başlamış bulunuyorlar ve tabelalarda yada reklamlarda yer alan değişik kelimeleri tanıyabiliyorlar. Bu çocuklar yaklaşık altı ila yirmi harfi isimlendirebiliyorlar. Yaklaşık yüzde kırklık bir kesim henüz hiç okuyamıyor fazla harf bilmiyor ve kelimeleri tanıyamıyorlar.
Çocuklar daha ilkokula başlamadan önce yazının sosyal işlevine dair zengin önbilgilere sahip oluyorlar. Okul öncesi çağda anne ve babalarına karalama tarzı yazılar yazıyorlar oyuncak arabaları için dur işaretleri çiziyorlar çocuklar günlük hayatta karşılaştıkları yazı dizelerinin bir anlama sahip olduklarını öğreniyorlar. İnsanların mektup atmak için gittikleri postahane de POSTA veya bonibon ambalajında bonibon yazdığını öğreniyorlar oysa söz konusu sözcükleri doğrudan okuyamıyorlar.
Çocuklar henüz okul öncesi çağlarda yazıların yalnızca grafik anlamda birer süsleme olmadıklarını her işaretin birer anlam ifade ettiklerini fark edebiliyorlar, kitaplardan öyküler okuna bildiğini yazılarda bilgiler iletilebildiğini ve başka insanların bu bilgileri tekrar sözlü dile çevirdiklerini öğreniyor ve yaşıyorlar.
Yazı dilinin öğrenilmesi bağlamında özellikle çocuğun kendi etkin davranışları ve yazı dilini kullanan çevresine yönelik ilgisi belirleyici bir önem taşıyor. Çocuklar anne ve babalarını gazete ve kitap okurken ,abla ve ağabeylerini ise ev ödevi yaparken gözlemliyorlar ve onları taklit etmeye çalışıyorlar .Çocuklar sosyal ortamlarındaki okuma ve yazma etkinlikleri aracılığıyla bir şeyin farkına varıyorlar: sözlü ifadeler farklı harflerle ve harflerin ardı ardına sıralanmasıyla kaydedilebiliyor ayrıca bu grafiksel işaretler ve sesler arasında belirli bağlamlar mevcuttur. Örneğin çocuklar isimlerindeki seslerin çeşitli harflerin yan yana getirilmesiyle dile getirilebileceğini anlıyorlar, bir çok çocuk okula başlamadan çok önce harfleri çizmeye başlıyor oysa anne ve babalarından böyle bir istek onlara gelmiyor veya kendilerine iyi geceler öyküsü okunduğunda ayrı ayrı harflerin adlarını yada belirli bir kelimenin okunuşunu soruyorlar. Yazıya yönelik bir öz inisiyatif ve merak ortaya koyuyorlar. Bu arada yalnızca edilgen bir taklitçilikle öğrenmiyorlar, aynı zamanda kendi deneyimlerine dayanarak harf yazısının ilkelerini keşfediyor ve bu ilkeleri yeni kelimelere uyguluyorlar.
Anne ve babaların yada eğitmenlerin okul öncesi okuma yazma etkinliklerine tepkileri oldukça farklılık gösteriyor bazısı bu etkinlikleri büyük bir ilgi ile izlerken yine bazıları ise isteksizce kabulleniyor. Çocuğun anaokulu döneminin sonunda okuma ve yazmaya başladığı düşüncesi , çocuğun ilkokula başladığında okumaya ve yazmaya ilgi duymayacağı düşüncelerinden daha büyük tedirginliğe yol açıyor. Okuma ve yazmanın ilkokulda öğrenildiği kuralı nedeniyle , çocukları okuma yazma performansı sergileyen bir çok ebeveyn yada öğretmen bu duruma tereddüt ederek tepki veriyorlar. Bazı anne ve babalar ise okumaya ve yazmaya geçen çocukları için ilkokulda yeterince zorlanmayacağından ve canının sıkılacağından endişe ediyorlar. Ancak şunu düşünmek lazım öğrenme motivasyonuna ve kapasitesine sahip çocukların frenlenmemesi gerektiği anlayışından yola çıkarak çocukların okuma ve yazma öğrenmek istediklerini ifade eden, kendi arzularına cevapsız kalmamak gerekmez mi? Çocukları insiyatifleri gereği oluşan okuma ve yazma deneyimleri yazı diline geçiş açısından ne kadar önemli olduğunu bugün biliyoruz yine biliyoruz ki, yazı dilinin öncü biçimlerinin gelişmesi zaman gerektiriyor ve çocuklarda bireysel olarak farklılık taşıyor.
Ani dürtüler sonucunda yazma hevesi ve becerisi, çocuklarda çok farklı gelişmeler gösteriyor. Her çocuğun kendine özgü bir öğrenme hızı bulunuyor ve ancak kendine güvendiği zaman okuma ve yazmaya başlıyor. Çocukların öğrenme edimleri eşit ve devamlı bir süreç halinde gerçekleşmiyor, sıçramalar oluyor. Mısır hiyerogliflerini veya çin yazılarını deşifre etmek zorunda kaldığımızda çocukları okuma ve yazma gelişimleri ile aslında ne kadar devasa performanslar sergilediklerini anlayabiliyoruz. Anne ve babalar yazıya yönelik merakın ve ilgilin uyandırılmasında asıl pay sahibi oluyorlar. Çünkü çocuklarına öyküler anlatıyorlar, kitaplardan bir şeyler okuyorlar veya bizzat kendileri etkin bir okuyucu olarak hareket ediyorlar. Çocuklarına bu şekilde kitapların değerini ve okumanın keyfini aktarıyorlar. Bir çok araştırmanı kanıtladığı üzerine düzeyli okurlar neredeyse her zaman sohbete çok önem veren ve bol bol severek bir şeyler okuyan ailelerden geliyorlar.
Anaokulu çağının sonunda ya da okul çağının başlangıcında, çocukların yazıya yönelik tasavvurlarıyla ilgili gelişim farklılıkları müthiş derinliktedir.
Yazmak, okul öncesi çağdaki her çocuk için aynı anlama gelmiyor ama , bir çocuk yazmak denildiğinde kalemin elle tutulmasını ve kağıt üzerinde devamlılık sergileyen işaretlerin, yani karalama çizgilerinin meydana getirilmesini anlarken, yine başka çocuklar bir yerde gördükleri veya belleklerine depoladıkları farklı harfleri çoktan yazmaya başlamış oluyorlar. Yine başkaları, bildikleri harfleri kullanmak, bunları kombine ederek yeni kelimeler yazmak suretiyle gayet iyi okunabilir yazılar yazabiliyorlar.
Doğru yazmanın evreleri
Karalama evresi: hedefsiz karalamadan hedefli karalamaya; çocuklar ilk yazma denemelerine nispeten erken girişiyorlar. Daha iki üç yaşlarındayken yetişkinlerin yazılarını taklit etmeye başlıyorlar. Yani karalama yapıyorlar. bu yaşlarda karalama hala geniş yüzeyli olarak gerçekleştiriliyor ve bütün kağıda yayılıyor. Çocuklar takriben üç-dört yaşlarında yazının özelliklerine ilişkin bir takım düşünceler geliştiriyorlar örneğin yazının soldan sağa ilerlediği konusunda, çocuklar artık bu yaşlardan sonra çizgisel olarak karalıyor ve belirli bir temel şeklin tekrarlanması söz konusu oluyor ve bu evrenin sonunda ilk harf deneyimleri ortaya çıkıyor.
Çizgiden biçime evresi: çocuklar üç altı yaşlarındayken çeşitli temel biçimlerle denemeler yapıyor düz çizgiler ,yaylar, açık ve kapalı çizgiler gibi aktif denemelerle yazıya ulaşmaya çalışıyorlar, buna harflerin başka yerden kopya edilmesi üstlerinin boyanması da dahil, ancak bu noktada çocuklar harflerin belirli seslere denk geldiğini henüz idrak edemiyorlar.
Harf biçiminden harf dizisine: çocuklar dört buçuk beş yaşlarındayken ,sözcüklerin harf dizeleriyle oluştuğunu biliyorlar, bu yaşlarda bir çok çocuk kendisi için önemli olan kelimeleri yazmaya başlıyor anne, nine çocuklar sözcüğü imgesel bir bütün olarak ezberleye biliyorlar.
Harf dizisinden ses esaslı kısa yazıya: çocuklar beş altı yaşlarındayken dilin tınısına göre ip ucu veren harflerin işlevlerini giderek daha çok algılarlar.