Okuma becerisi yazılı bilginin anlam kazanmasını sağlamaktır. Bir sesin anlamsal ya da bütünsel bir karşılığa ulaşması kelimeleri okuma ve kodlamanın temelini oluşturur. Bir harfi, kelimeyi cümleyi ya da metni okurken kişi aktif ve yaratıcı bir süreç içerisine girmektedir. Bir yazıyı okurken aslında her harfi ayrı ayrı algılamak ve anlamlı bir bütüne dönüştürmek gerektiğinden, okuma oldukça kompleks bir beceri olarak düşünülebilir. Okuma becerisinin gelişimi de hemen her beceride olduğu gibi üç önemli aşamadan oluşur; bilişsel, uzmanlaşma, otomatikleşme ve kişi yetkin bir okuyucu olana dek tekrar tekrar bu aşamalardan geçer ( Mahapatra,2016).
Okumayı öğrenmek her okul çocuğunun içinden geçtiği önemli bir süreçtir ve kimi çocuk için zor bir hale dönüşebilir. Çoğu öğrenci yaygın eğitim biçimleriyle okumayı öğrenirken, bazıları bu biçimden fayda sağlayamaz ve okumayı öğrenmede problemler yaşamaya başlar. İyi bir eğitimin yanı sıra herhangi bir mental, fiziksel, duyusal ya da kültürel sınırlaması olmasa dahi, kimi çocukların okumayı öğrenmede güçlük yaşadığını görürüz.
Bu yetkin olmayan okuyucuları ise iki grupta ele almak mümkündür. İlk grup, kelime okumada güçlük yaşayan ve bundan dolayı okuduğunu anlamada güçlük yaşayanlar olarak tanımlanabilirken (poor readers), ikinci grup ise okuma becerisi sınıf düzeyine uygun olmasına rağmen okuduğunu anlamada güçlük yaşanlar olarak tanımlanabilir (poor comprehenders).
Çocukların okumada güçlük yaşadığı göz önünde bulundurularak bunu iyileştirmenin yollarını aramak için de bir takım girişimler yapılmıştır. Aslında yapılan bu girişimler hem kelime analizi/kodlaması hem de okuduğunu anlama becerisini geliştiren türdendi fakat bu girişimlerden kimisinin etkisiz olduğu gözlemlendi. Örneğin, kelime kodlama/analizini geliştirmek için tek başına fonolojik eğitime odaklanan eğitim programlarının kolay erişilebilir olmalarına rağmen, sınırlamaları olduğu ve kazanımlarının da bu nedenle sınırlı kaldığı gözlenmiştir (Torgesen, 1995; Wegner ve ark. , 1993). Öte yandan yeni ve daha spesifik eğitim programlarının oluşması daha meşakkatli bir süreç olarak görülmekteydi. Bu noktada bilgi entegrasyonu teorisine uygun içeriklerle oluşturulabilecek eğitim programlarının yeni metotlar için ne denli önemli olduğu fark edildi. Bu dönemde geliştirilen eğitim programları için en temel veri ise şuydu; eğer sağaltım okumanın temelinde yatan bilişsel süreçleri içermezse, kalıcılık ve okuma becerisinin etkilediği diğer alanlarda da etkililik gösteremeyecektir (Das ve ark., 1994). Bu eğitim programlarından birisi de Akademi Disleksi’nin Türkiye haklarına sahip olduğu, PASS teorisine dayanan eğitim programı olan PREP’tir.
PASS teorisyenleri ele aldıkları süreçleri Das-Naglieri Cognitive Assesment System (CAS) adı verilen batarya ile değerlendirmektedir.
PASS teorisiyle temellendirilen PREP 10 alt görevden oluşur. Kısaca bahsetmek gerekirse bu on görevden dördü Ardıl İşlemleme Geliştirme, diğer bir dördü Eş Zamanlı İşlemleme geliştirme ve kalan iki görev ise her iki alandaki becerileri geliştirmeye yönelik olarak hazırlanmıştır. Her görev için global ve köprüleme olmak üzere iki farklı içerikte egzersizler oluşturulmuş ve her oturum bu egzersizleri içerek şekilde planlanmıştır. PREP bireylerin ardıl ve eş zamanlı bilişsel stratejilerini geliştirmeyi hedeflemekle birlikte, bireyin dikkatini istemli ve seçici bir şekilde göreve veya bilgiye ulaşmaya odaklayabilmesini geliştirmeyi de hedeflemektedir. Görevler sırasında ise bireyin geliştirdiği stratejileri ve yöntemleri içselleştirmesi beklenmektedir. Doğrudan öğretim programlarının aksine PREP, spesifik okuma yöntemlerini öğretmekten kaçınır. Bunun yerine bireyin kendi stratejisini oluşturmasını, bunu sözel olarak ifade etmesini ve içselleştirmesini teşvik eder.
Dilara Zeynep Güneş
Psikolog
Akademi Disleksi Eğitim Yöneticisi
Kaynakça: